07 Gençlik Fanzin'in Katıldığı "Fanzin Sergisi"


07 Gençlik Fanzin - Sayı: 2


fanzin'in ikinci ve son hamlesi.

07 Gençlik Fanzin - Sayı: 1


yanılmıyorsam 2003'tü.
2. ligdeydik sanki. tam hatırlayamıyorum, hafızam berbat.
ama şunları çok iyi hatırlıyorum;
potalara takılıyorduk ısrarla ve ısrarla çok az kişiydik adopen'de.
o günlerin şahidi bir karaoğlan parkı'dır, bir de bu fanzin.

anadolu tribünlerinden yapılan ilk fanzin budur.
hatırlayanlar bilir, internet ortamında duyurulduktan sonra birçok tribün fanzin yapmaya başlamış, türkiye tribünleri kısa ama neşeli bir fanzin süreci yaşamıştı.

yakında tüm içeriği ekleyeceğim.

tribünü bırakmak

"Yok aga, oluru yok... Yürümez böyle.."
"Deplasmandı, coptu, sabahlamaydı, parktı, taşlamaydı... Baba bir yere kadar be..."
"Hoca okul gidiyor bir yandan... toparlamak lazım inceden..."
Aga, baba, hoca derken oldu işte, koptum sonunda tribünden..
Aslında bu ayrılışın nedenini de halen tam olarak bilemiyorum.
Tribünün bir takım negatif getirilerinden hiçbir zaman gocunmadım; sosyal yaşamda tasvip edilmeme, şiddet olayları, alkol vb. alışkanlıkları daimi kılması, uykusuz geceler, uzun yolculuklar...
Bunlar değildi sorun. Çoğunu da bir ritüel gibi, büyük bir zevkle gerçekleştiriyoruz çoğumuz... Kendi grubumuzda yaşadığımız onlarca yakışıksız olaya günahı yükleyip, nedenler üzerinde durmadan, biraz yansımalardan ve getirilerden bahsetsem daha iyi olacak sanırım.

İlkokul biter, geriye dönersin fotoğraflara bakarsın... güzeldir, hüzünlenirsin...

Ortaokul biter, geriye dönersin fotoğraflara bakarsın... güzeldir, hüzünlenirsin...

Lise biter, geriye dönersin fotoğraflara bakarsın.. güzeldir, hüzünlenirsin...

Tribünü bırakır, geriye dönersin fotoğraflara bakarsın.. güzeldir, KAHROLURSUN!


Çünkü hepsinden farklıdır. Sen yoksundur ama herşey bütün şamatasıyla, canlılığıyla aynen devam ediyordur. Haa aslında aynen devam etmiyordur. Senin yerine hiç tanımadığın, daha önce hiç görmediğin gençler gelmiş, racon keser olmuştur. Seni tanımazlar, "bağırsana abicim, sıraya geçsene alooo" gibi sözleri duydukça sinir bir yandan, hüzün bir yandan alır yürür insanda. Daha dün o turnikede makara koyan sen, daha dün sete çıkıp "bağırın aloo" diyen sen bugün "güdülen" olmuşsundur. Böyle değil midir tribünün diyalektiği? Dün yoktur, bugün vardır. Sen de birilerine aynısını yaptın farkında olmadan. "Biletin var mı" diye iteklediğin orta yaşlı abi kim bilir kaç deplasmana göğüs gerdi de, hayatın dayatmalarına göğüs geremeyerek uzak kaldı tribünden de, senin 'racon kesme yörüngene' girdi...

Tanış olmadıklarının bu biçim hareketleri bir yana, bir zamanlar aynı copa kafa uzattığın, aynı çorbaya kaşık salladığın deplasman yarenlerinin yaşanmamışlıklardan ötürü sana karşı ortaya çıkan yabancılaşması içini acıtıyor insanın daha çok. "Vay biladerim, naber ceylan" yerine; "oo Ahmet sen miydin, nasıl gidiyor" geliyor. Sanki Almanya'dan gelen, 3 senede bir görüşülen teyzeoğluyuz anasını satayım. Benim lan, ben! buranın gerçek sahiplerinden!

Ama öyle değildir işte. Sen yoksundur ve neler neler yaşanmıştır. Ve o "neler neler" yaşanırken, sen diskalifiye olmuşsundur...

Sen yokken tüm yarenler tribün kariyerlerine devam ediyorlardır.. bir zamanlar senin toplam deplasman adedine özenenler şimdi seni üçe katlamışlardır..

3-5 "nasıl gidiyor"lu muhabbetten sonra fısa bağlar mevzu, bunu hissetmek acı. Kesinlikle bir samimiyetsizlik veya kişisel sorunlar değil kastini ettiğim; "misafir muamelesi görmek"ten bahsediyorum.

İlkokulu bitirmek gibi değildir tribünü bırakmak, bir semtten taşınmak gibidir...

yaşam tüm hızıyla sürer o semtte.. Yeni insanlar taşınır belki. Heykelini dikmezler oraya. Durup durup "vay bee bi Mehmet vardı" demezler.

Ortaokulu bitirmek gibi değildir tribünü bırakmak, hapisten çıkmak gibidir...

Sen tahliye olursun ama "içeride" yaşam yavaş da olsa devam etmektedir. Yeni mahkumlar gelir, şunlar olur bunlar olur ve sen artık yoksundur. Tek tük maçlara gidip, eş dost yüzü arar gibi görüşe, ziyarete gitsen de artık "dışarıdan biri"sindir ve mevzu bitmiştir.

Liseyi bitirmek gibi de değildir tribün...

Son zil çalar ve herkes son karnelerini alır, liseyi herkes bitirir, herkes için bir mazidir o artık. Yaşanıyor olanı geride bırakmaktan çok farklıdır bu.

Olanca hızıyla, en önde gelen bireylerinden biri olarak yaşamak birşeyi... Ve sen çekilip gidince de çok fazla sendelemeden yoluna aynı hızda devam ettiğini görmek...

Bu gibi konulara biz tribüncüler Nick Hornby'ye taş çıkartacak kadar çok duygusal ve romantik yaklaşabiliyoruz, cılkını çıkarmak istemem ama;

bir sevgiliyle ayrıldıktan sonra onun yaşamını sensiz de gayet normal biçimde sürdürebildiğini görmeye benziyor bu.

Sen gidersin ve yeni insanlarla tanışır. Gösterime giren yeni filmleri sensiz izler, son kitaplar hakkındaki fikirlerinden yoksunsundur ve en nihayetinde artık bir başkasıyla uyumaktadır...

Ne bekliyor insan bilemiyorum, bencilce bir hüzün belki de benimki... Ne yani, kız senden ayrıldı diye manastıra mı kapansın veya intihar etsin? Yada sen tribünü bıraktın diye grup "tamam arkadaşım, bu kadarmış, kapatıyoruz" mu desin?

Elbet böylesine bir beklenti değil de;

Belki bir iz bıraktığını görebilmek...

Belki gönüllerde bi ince yer ettiğine şahit olmak...

Belki yaşanan bazı şeylerin, yapılan bazı fedakarlıkların unutulmadığını görmek istemek...

Belki geçmişte yaşanan güzel günlerin artık çok geçmişte kaldığının farkındalığı olsa da, minik bir samimi nostalji yaşamak...

Hangisidr, her ne olur, nasıl olur, neden olur bilemiyorum ama;

tribünü bırakmış eski yarenleriniz bir gün çıkıp geliyorlarsa, onlara biraz şevkatle yaklaşın dostlar.

Yada yaklaşmayın anasını satayım!

Tribün lan bu, bırakılır mı?! Bırakmasaymış denyo!

Not: Bu yazı kişisel hikayemi anlatma maksadından öte, bir şekilde tribünden kopmuş tüm insanlarla empati kurup, duygularını yansıtma isteğiyle yazılmıştır.

Yenikapılı Özgür
30.10.2009

http://www.tribundergi.com/forum/viewtopic.php?f=1&t=37787#axzz1nEvZ87Ly

http://www.google.com.tr/search?q=yenikap%C4%B1l%C4%B1+%C3%B6zg%C3%BCr&sugexp=chrome,mod=18&sourceid=chrome&ie=UTF-8#hl=tr&sclient=psy-ab&q=%22trib%C3%BCn%C3%BC+b%C4%B1rakmak%22&oq=%22trib%C3%BCn%C3%BC+b%C4%B1rakmak%22&gs_l=serp.3..0i30.20021.24144.1.24288.18.17.0.0.0.3.1582.7740.0j3j7j2j1j7-2j1.16.0...0.0...1c.qhTxlbiWBJ4&pbx=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_qf.&fp=ca8a9ba436eb91ed&biw=1280&bih=699

"deplasman nedir?" - 2006

deplasman nedir? (şampiyonluk 2006) | izlesene.com


2006'da süper lig'e çıkmayı garantilemiştik ve son maçımız antalya'da telekom'laydı.
karaoğlan parkı nahiyesinde sabahlıyorduk. ve kamera elimdeydi.

Hintli Adamın Sevgililer Günü

Bugün sevgililer günüydü.
Biliyorum ki, bazı insanlar bir çift güzel göze bakarak, sırma saçları okşayarak geçirmedi bugünü. Biliyorum ki, sevgilisiyle el ele yürüyerek gelecek hayalleri kurmayanlar var. Bir futbol takımının bu sezon ligden düşüp düşmeyeceğini, play-off'a kalıp kalamayacağını dert eden, geçmiş sezonlardaki istatistikleri inceleyerek bu günü geçirenler olduğundan şüphem yok. Takımının gelecek sezon maçlarını oynayacağı söylenen stada gidip değerlendirmeler yapanlar olduğuna inanabilirim. Şehrinden çok uzakta, internette tribününe ait videoları izleyerek günü dolduranlar olduğuna eminim.
Yalnız olmadığıma eminim.
Stresli bir sevgililer günü hediye etti bize Antalyasporumuz.
Orduspor yenilgisi, tadından yenmez 2 haftanın üzerine tedirgin etti bizi biraz. Sevgililer gününde tatsızlık olmaması gerekirdi ama, elden ne gelir?
Biz sevinmek için sevenlerden olmadık hiç. Sadakatimiz genel geçer gelişmelere bağlı kalmadı. Çok üzüldük geçmişte; ligden düşmeler yaşadık, o kadar az kaldık ki; sesimizi bastırdığı için tribünde davul çalmadığımız günler oldu, kayyuma gitme tartışmaları yaşadığımız günler oldu, yönetimsiz kaldığımız günler oldu.
Sadakatten vazgeçmedik.
Size hintli bir adamın, bir akreple olan öyküsünü anlatacağım. Biraz bize benziyor sanki.
Hintli bir adam suda boğulmak üzere olan bir akrep görür. Eline alıp onu kurtarmak ister, ama akrep onu sokar. Akrep onu sokmaya devam etmesine rağmen, hintli adam ısrarla onu kurtarmaya çalışır. Etraftan birisi adama "Seni sürekli sokmaya çalışan akrebi neden hala kurtarmaya çalışıyorsun? Bıraksana onu." der. Hintli adam "Sokmak akrebin doğasında var. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?"
Kısa, orta, uzun vadeli sonuçlar ne olursa olsun; seni sevmeyi doğası edinmiş insanlar var Akrep.
Kendini hiçbir zaman yalnız hissetme.
Ama laf aramızda, artık biraz da sokmasan fena olmaz hani.
*
Herkese mutlu bir sevgililer günü dilerim.

Yenikapılı Özgür
14.02.2012

İki Resim Arasındaki 7 Farkı Bulunuz!



Dostluğumuzu çekemeyip de orasından burasından çekiştirmeye çalışan bu kadar çok kişi varken, artık Kocaeli deplasmanlarına giderken deplasman otobüslerimize nazar boncuğu takacağız anlaşılan. Endüstriyel futbolun rasyonel kafalarına inat, bu dostluğa “41” kere maşallah!

Geçtiğimiz günlerde Vedat Gürhan isimli bir gazeteci, bir yazısında ve televizyondaki demeçlerinde bizim Kocaelispor Taraftarları'yla olan dostluğumuzun abartılı olduğundan ve bunun Antalyaspor'a zarar verdiğinden bahsetmiş.

Bu zat, Antalyasporum.com'dan takip ettiğim kadarıyla; televizyondaki demecinin bir bölümünde "Benim Yılmaz Vural'la dostluğum olamaz mı? Buna hakkım yok mu?" diye buyurmuş.

Elbette Yılmaz Vural'la dost olmaya hakkınız var Vedat Bey. Tıpkı bizim Kocaelispor Taraftarları'yla dost olmaya hakkımızın olduğu gibi, doğal birşey bu. Lakin dostlarımızı yanyana koyduğumuzda, benim kriterlerime göre oldukça asimetrik bir tabloyla karşılaşıyoruz.

Bana "İki resim arasındaki 7 farkı bulunuz" bulmacalarını hatırlatan bu durumu siz zat-ı aliniz ve Antalyasporum.com okuyucularıyla paylaşmak isterim;

1- Bizim dostumuz yüzünden 2 puan kaybettiğimizi iddia ediyorsunuz.
Oysa sizin dostunuz Yılmaz Vural yüzünden 2 yıl kaybettik.

2- Bizim dostumuz Kocaeli Tribünü her maçta "Kardeş Antalya" diye bağırıyor.
Sizin dostunuz Yılmaz Vural ise bizlere "köpek" diyor.

3- Bizim dostumuz Kocaeli Tribünü yağmur, çamur, polis copu, biber gazı, iş, güç, aile, gırtlak demeden koşturan; bizlerden hiçbir farkı olmayan tribün çocuklarıdır.
Sizin dostunuz Yılmaz Vural ise Türkiye futbolunun beline kambur olmuş "adı var, başarısı yok, seyyar teknik direktör tayfası"ndan bir futbol tüccarıdır.

4- Bizim dostumuz Kocaeli Tribünün başımızın üstünde, kendi tribünümüzde yeri vardır. Ve Antalya sokaklarında Yeşil-Siyah atkılarıyla görüldüklerinde herkes hallerini hatırlarını sorar.
Sizin dostunuz Yılmaz Vural'ın ise Antalya Atatürk Stadı tribünlerinde yeri yoktur. Damda izler maçını, Antalya sokaklarında da başı dik gezemez.

5- Bizim dostumuz Kocaeli Tribününün tek hedefi takımlarına desteği 1 gün bile aksatmamaktır.
Sizin dostunuz Yılmaz Vural'ın tek hedefi ise 1 güncük bile olsa Fenerbahçe'nin teknik direktörü olmaktır.

6- Bizim dostumuz Kocaeli Tribünü AŞK için tribündedir. Ve tüm Türkiye'de delikanlılıklarıyla bilinir.
Sizin dostunuz Yılmaz Vural ise PARA için yedek kulübesindedir. Ve tüm Türkiye'de taklalarıyla bilinir.

7- Bizim dostumuz Kocaeli Tribünü ligden düşersek en az bizim kadar üzülür.
Sizin dostunuz Yılmaz Vural muhtemelen bu duruma hamasetle sevinir.


Sizi bilemem ama bizler dostumuzla gurur duyuyoruz Vedat Bey.

Yılmaz Vural'la dost olmanıza kim laf ederse ayıp eder. Lafım yok.

Ama meşhur bir söz vardır; "Arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" diye.

Bu sözü bilir misiniz Vedat Bey?

---
Yenikapılı Özgür
25.11.2008

Efsaneler bitmedi, çünkü zaten efsane değillerdi

Hep eskileri dinleyerek geldik bu günlere. Tribün kendi içindeki sig kisir döngülere kaptirmis gidiyor öyle.

Hemen herkes sekil semal pesinde. Ne küçük küçüklügünü biliyor saygisi var, ne büyük büyüklügünü biliyor sevgisi var. Kim güçlüyse ona yalakalik. Insanlik, kardeslik, fedakarlik yok.

Baska tribünlerde ortama giren, misafir olanlar bilir; Antalyali olmakla övünemezsiniz. basinizi önünüze egersiniz...

Çikip da "niye egeyim basimi, gurur duyarim" diyecek adam tribüncülügün zerresinden anlamayan, ortam görmemis çonadir, kusura bakmasin. Tüm Türkiye'nin canli yayinda izledigi maçta Fenerbahçelilerle sari lacivert çekmekle mi övüneceksin? Yoksa Antalya'daki Besiktas yalakalarinin forma atkilariyla gelip tribünün orta yerine Çarsi pankarti asmasiyla mi? sampiyonluk virajinda Sakarya-Bursa deplasmanlarina gitmemekle mi? (ne? maç ayarlandi da mi gidilmedi? hi hi, tabi tabi tabi). Yoksa son Bursa maçinda polisin müdahalesinde liseli çocuklar bile direnirken, karinca gibi kaçisan koca koca tribün agabeyleriyle mi? (su görüntüleri bir izleyin, en yukaridaki 10-15 kisi disinda herkes geri vites http://youtube.com/watch?v=aVUax_DVPaw )

Benimki de saflik...

Bu tribünden bir seyler beklenir mi?

Basinda "para verilip de deplasmana mi gidilirmis, ne isim olur" diyen, "ne var çarsi pankarti asilmissa? Antalya'daki Besiktaslilar de bizi desteklesin" diyen, "Fenerbahçe bize futbolcu verecek, haydi Fenerbahçe diye bagiralim" diyen insanlarin bulundugu, Antalyaspor'u, süper lige yükselince hatirlayan agabeylerin oldugu bir tribünden ne beklenebilir ki?

Ne beklenir ki bu tribünden?

Fenerbahçe ile oynanan hazirlik maçinda içimizde bir seyler kirildi ve hiç tamir olmadi. Bu tribün ne kirilmalar gördü tabi de, bizim kusaga bu nasip oldu. Bir daha hiç bir sey eskisi olmadi ondan sonra. Sonra Çarsi-Antalya pankarti dalgalandi tribünlerimizde. Içimizde açik açik Besiktasli oldugunu söyleyen, yeri geldi mi Besiktas'i Antalyaspor'un öncesine alan agabeyler varken, ve "Sadece Antalyaspor" diyen agabeylerimiz, sirf tanidiklari olduklari için bu insanlarin bu hareketlerine göz yumarken, ne beklenir bu tribünden. Madem o kadar "sadece Antalyaspor" diyorsunuz, önce en yakininizdaki bu insanlara müdahale etsenize? Besiktas kapalisinda kiçi kirik 3 kurusluk sekil pesinde olanlara müdahale etsenize. Bizi cümle aleme kepaze edenlere müdahale etsenize.

Ne beklenir ki bu tribünden?

Koca koca adamlar birbirlerinin arkasindan o kadar laf etmediler mi? Dallas gibi herkes sürekli saf degistirmedi mi? Kimin ne oldugu belirsiz degil miydi? Bugün "a" diyenler, yarin "z" demediler mi? Sonra hiç bir sey olmamis gibi islerine nasil geliyorsa öyle davranmadilar mi?

Ne beklenir ki bu tribünden?

Gencecik insanlar ceplerinden 50-100 YTL vererek Bursa, Sakarya, Fenerbahçe deplasmanlarina (ve daha fazlasina) kendileri gitmediler mi? Baska tribünlerde agabey denilen insanlar tayfayi götürür degil mi? Bizde öyle degil ama... Sarampollü Seyit olmasa 2004 Bursa deplasmanina da gidilmiyordu... (Sükür gidildi ki, biraz olsun yüzümüz oldu ele güne)

Bugüne kadar kaç kisiyi kaybetti bu tribün? Kaç tane kalp kirildi? Kaç tane "harbici" insan küstürüldü, ezildi tribünde?

Hepimiz o insanlarin yaninda olup, olan bitene kafa kaldirmaktansa, susup güçlünün kazanmasini izledik degil mi?

Daha yazilacak, söylenecek çok sey var ama gerek yok. Bir ise yaramayacak, bir sey degismeyecek biliyorum.

Bana cevap yazmaniza gerek yok, çünkü girip okumayacagim, üstüne konusmayacagim. Sadece iç dökme bu... Tek ricam; kimse de çikip yalan söyledigimi, sözlerimin dogru olmadigini söylemesin. Çünkü bunlarin dogrulugunu herkes biliyor, kimse itiraf etmiyor.

Birilerini kirdiysam, üzdüysem kusura baksinlar. Biz çok kirildik, çok üzüldük simdiye kadar. KIMSENIN UMURUNDA OLMADI.
Bundan sonrasi da benim hiç umurumda degil. Açikçasi artik hiç önemsemiyorum tribünün bundan sonrasini. Ne olursa olsun... Çünkü görüyorum ki hakikaten kimsenin umurunda degil. Herkes kendi dalgasinda...

AMA;

Hamile esini birakip bizlerle kamyon kasasinda deplasmana gelenler... 10 saat yolu maça giremeyecegini bilerek, sirf yanimizda olmak için gelenler... 20 yasindaki çocuklarin heyecanina katilip; isini, gücünü, hayatini tehlikeye atan insanlar... O 6-7 kisi bu sözlerimden alinmasinlar, onlar kendilerini biliyorlar. Herkes de onlari biliyor.

Sadece onlari degil, herkes olan biten her seyi biliyor, görüyor. Göremeyenler de görsünler artik; EFSANELER BITMEDI, ÇÜNKÜ ZATEN EFSANE DEGILLERDI...

Ben gidiyorum, herkese eyvallah...

Yenikapili Özgür
06.10.2006

Ne Ola ki Bu "Curva"?


Birkaç sezondur pankartlarda,tisörtlerde görüyoruz ‘Curva Nord’ ibaresini. Ve Italyancasi pek iyi olmayan tribünümüzdeki çogu kimseden ‘curva ne la?’ seklinde laflar duyabiliyoruz. Bu bilgi eksikligine ve karmasaya son vermek maksadiyla naçizane belirtelim; en kisa net tabiri ile Curva Nord ‘Kuzey Kale Arkasi’ demek.
Yani bizim ‘Adopen tribünü’.

Özelden genele geçecek olursak; "curva"nin Italyanca kelime anlam egri, kavis, dönüs. Malum kosu bandi olan statlarin kale arkalari kosu bandinin virajindan ötürü yamuk olur. Bu sebepten Italya’da kale arkasi tribünlere ‘egri tribün, yamuk tribün’ yani curva deyimi yerlesmis.

Nord, sud ise curvanin hangi kalenin arkasinda oldugunu tayin etmekte.

Peki nord ve sudu ne belirliyor? Dikkat edin dünyanin her yerinde maraton tribünler haritaya göre doguda olur. Yani maratona oturan adamin yüzü batiya bakar.

Ayni hesapla numaralida oturan kimsenin yüzü de doguya dönüktür. Bunun sebebini de söyle açiklayayim; gündüz maçlarinin 13:00-17:00 saatleri araliginda oynandigini göz önünde bulundurdugumuzda maratonda (maratonun üstü kapali olsa dahi) oturan kimse günesi gözüne gözüne yemekteyken, numarali tribün günesten etkilenmemektedir, zira gün arkasinda kalmistir. Numaralnin maratondan avantajli, pahali olmasinin sebebi de budur. Yani tüm bunlar göz önünde bulunduruldugunda dünyanin her yerinde numaralida oturan bir kimseye göre sol taraftaki kale arkasi kuzey kale arkasi (curva nord), sag taraftaki kale arkasi da güney kale arkasidir (curva sud).

Yenikapili Özgür
05.10.2006

7 Numara

Sirt numarasi dagitimi arefesinde yetkililere bir kaç soru;

-Tüm Türkiye'de '07' denince akla Antalya'dan baska birsey geliyor mu?

-'07' kadar Antalyaspor'la özdeslesmis baska bir simge var mi?

-Bu rakamlar bu kadar içimize islemisken, sahada tere batacak 7 numarali formayi taraftara hediye etmemeniz, yahut bu numarayi Antalyali olan, altyapidan yetismis bir evladimiza vermemeniz için bir sebep gösterebilir misiniz?
***
BJK'ye verdik gitmesine üzüldük. Bir açiklama yapti sevindik...

Altyapimizdan yetisen Burak, transferinin üzerinden çok geçmeden yaptigi açiklamada gittigi takimda 7 numarayi giymek istedigini, bu sirt numarasinin Antalya'yi simgeledigini ve kendisinin orada Antalya'yi temsil edecegini belirtti.

Keza Onur da transfer oldugu FB'de 7 numarali formaya talipti. Ancak bu numaranin dolu olmasi sebebiyle dilegi gerçeklesemedi.
Futbolcularimizin bile bu kadar anlam yükledigi bu numaraya, taraftarin ne denli önem verdigi tahmin etmek çok zor olmasa gerek...

Her camianin belli ritüelleri, bazi degerleri, bir takim gelenekleri vardir. Kimi kulüpler bunlara çok fazla önem verirler; Barcelona, milyon dolarlara 'hayir' diyerek, kutsal formasina reklam almaz. (Ögrendigimize göre artik formalarinda hiçbir ücret almadan UNICEF reklamina yer vereceklermis, takdir ettik.)
Athletic Bilbao, futbol takiminda Bilbao'da dogup büyüyenlerden baskasina yer vermez. Bu takimin basarisi da, basarisizligi da %100 Bilbao kentinindir.
Avrupa'da bir çok takimda bazi bayraklasmis futbolcularin sirt numaralari saklanir, bir daha baska kimseye verilmez. Bir çok takimda kaptanlik pazu bandi o sehirde dogup büyüyen futbolculara aittir her zaman, baska birisi takamaz. Örnekleri çogaltmak mümkün...

Biz fazla bir sey istemiyoruz. Sadece bizim için ayricalikli olan bir sirt numarasinin, bizim için ayricalikli olan birisine verilmesini, yahut bize teslim edilmesini istiyoruz.

7 harfli Antalya kelimesinin tartismasiz ekürisi 07 rakamlariyken; 1981 yilinda kurulan 07 Gençlik; sonra sonra 16 Gençlik, 1907 Gençlik, 17 Gençlik vb. gibi Türkiye'nin birçok tribününde taklit edilen bir ismin yaraticisi olmusken;

Bizler Türkiye'nin herhangi bir ucunda 07 plakali bir araç görünce heyecanlaniyorken;

Bu sirt numarasina talip olmamiz kadar dogal birsey yoktur.

Yeni Sezonda
7 Numarali Forma
ya Taraftara
ya Altyapidan Gelen,
Bu Sehire Ait Bir Futbolcuya!

---
Yenikapili Özgür
29.07.2006

Aidiyetlik,Tribün ve Grup Olma Bilinci

Aidiyetlik insanin temel özelliklerinden biridir. Herkeste bir yerlere ait olma, diger insanlarla bir takim degerleri paylasma dürtüsü vardir. Insanlar kendilerine benzeyen, paralel düsüncelere/görüslere sahip olan veya ortak geçmise sahip olduklari diger insan öbekleriyle bir araya gelmis ve "biz"lik duygusunu yasatmislardir. Kimisi "Biz TED Kolejliyiz" diyerek pilav günlerinde bir araya gelir, birbirine destek olur; kimisi ülkesinden uzakta yasiyordur, "Biz Türküz/Fransiziz/Ingiliziz" diyerek dertlere, sikintilara birlikte gögüs gerer; kimisi de bizler gibi bir takima, bir sehre sevdalanmis, onun pesinden deli gibi kosar ve kendisi gibi ayni duygulari paylasan diger insanlarla bir bütün olarak takiminin menfaatleri ugruna emek sarf eder.

Tribün gruplari bu aidiyetligin, birlikteligin reele yansimasidir. Orada, o tribünde yüzlerce kisi tek bir amaç için bir aradadir ve 90 dakika boyunca omuz omuza takimlarinin galibiyeti için girtlak patlatirlar.Yetmez, saatlerce yol tepip deplasmana giderler. Yetmez, pankart yazarlar. Yetmez, sabahlara kadar internette takimlarinin selameti için tartisirlar. Bunlar bütün tribünlerin ortak özellikleridir ve tüm taraftarlar "kendilerinin en büyük" olduklari konusunda israrcidirlar. Herkes kendince haklidir çünkü bu tamamen duygu isidir ve kupalar, sasaali futbolcular vs. bu noktada belirleyici degildirler.
Futbol ve taraftarlik biraz da böyle bir seydir. Sen en büyüksündür ve bu mantiksal hiçbir izahla degistirilemez. Asagi yukari herkeste benzer dönemlerde, ortaokul-lise yillarinda ortaya çikmistir bu duygu ve istek. Çogumuza okul bahçesinde boynumuzda kirmizi-beyaz atkilarla, tribünden arkadaslarla makara yapmak, tezahürat etmek okul kantininde sevgiliyle vakit geçirmekten daha cazip gelmistir. Beraber dolasiriz, beraber muhabbet ederiz, birbirimize yardimci oluruz, çünkü biz birlikteyizdir, bir grup olmusuzdur, hepimiz ANTALYASPORLUYUZ'dur.
Bu noktada tribün ortak paydasinda bir araya gelen insanlarin, sadece maç zamani bulusup, 90 dakikalik beraberlikten sonra birbirlerini gelecek maça kadar unutmalari, mensubu olduklari tribün grubu için pek iyi sonuçlar dogurmaz. Grup üyeleri takimlarini ne kadar seviyorlarsa, ANTALYASPOR ugruna ne kadar çaba sarf ediyorlarsa; ayni çaba, özveri ve sevgiyi grup arkadaslari için de göstermeli, gündelik yasamda da birbirlerinin yegane destekçileri olmalidirlar. Aksi halde bahsi geçen grup örgütsüz, organize olamayan, içinde sürekli sorunlar çikan sakat bir olusum haline gelir ve bu birebir bütün icraatlarina yansir.
Deplasmanda yanindaki adama sahip çikan, maddi/manevi destekten kaçinmayan, yeri geldimi bir tas çorbayi paylasan insanlar olmayacaksa, o tribün grubu olmasin daha iyi. Grup üyeleri günlük yasamda birbirlerinin destekçisi olursa, dügünlerinde, cenazelerinde, hastaliklarinda boynunda atkisiyla kendisini ziyarete gelmis insanlari görürse o grubu kimse yikamaz ve tribünden alinacak keyif kat be kat artar.
Bir tribün grubunun mutlaka sahip olmasi gereken özelliklerdir bunlar; her seyden önce dost olmak ve birlikte olmak.
...
Üzerinde kirmizi-beyaz formasi olan biri, sizin için herhangi bir insandan farkliysa, ne mutlu size...

Yenikapili Özgür
19.05.2006

Seyirci-Taraftar-Tribüncü

Herkesin 'futbol' denince aklina gelen sey ayni degildir. Haliyle herkes futboldan ayni sekilde tat almaz. Farkli farkli aliskanliklar, zevkler kendini tribünde de gösterir.

Bazisi stada sahadaki futbolu, güzellikleri, sik sutlari, estetik çalimlari görmek için gelmistir ve elinde çekirdegi, altinda gazetesiyle koltugundan kalkmak istemez.
Bazisi 90 dakika boyunca tezahürat etmekten hoslanir, takimina bu sekilde büyük destek verdigine inanir.
Bazilarinin ise sahadaki futbol, atilan-yenilen gol, transferler, taktik varyasyonlar umurunda olmaz. O orada sohbet, muhabbet, arkadaslariyla güzel vakit geçirmek ve biraz da sehrinin takimina sahip çikmak için vardir.
Seyirci için futbol ölüm-kalim meselesi degildir. Maç bitince evine döndügünde gelecek hafta oynanacak maç pek umurunda degildir ve puan tablosunu ertesi günkü gazeteden ögrenir.
'Taraftar' olanlar için futbol bir ölüm kalim meselesi degil, ondan daha da önemlidir. 90 dakika bagiran odur, deplasmanlarda o vardir, pankart açan, tartisan, yeri geldimi tepki gösteren 'taraftar'dir. Yüzünü takiminin renklerine boyar, üstüne formasini çeker, boynuna atkisini sarar ve tribünde yerini alir.
Tribüncü ise bunlardan biraz farklidir. Öyle maça pek atkiyla,formayla gelmez. Tribünde belli bir statüsü, yazili olmayan kurallara göre belirlenmis ast-üst iliskileri vardir. Alemde 'tayfa' olarak adlandirilir. Yukarida da belirttigim gibi futbol - mutbol pek umurunda olmaz. Tribünde olanlar, sahada olanlardan daha önemlidir onun için. "Disarida yasananlar" onun övünmesine ya da utanmasina sebep olur. Futbola ilgisizdir ama takimini da kimseye yedirmez. Yeri geldimi yönetimleri bile o gönderir. Herkes yolcudur,o hanci.
Kabul etmek lazim ki "istenmeyen olaylar" da da parmagi vardir, medayada "birkaç kendini bilmez" sifatiyla yer bulur kimi zaman. Dogruyu söylemek gerekirse hatalari,yanlislari da çok olur. Içlerinde tribüncülügü 'meslek' edinenleri de barindirir ve camiaya en çok zarari da bunlar verir. Ancak dogrusuyla yanlisiyla, haklarini yememek gerekir ki; hiç kimsenin olmadigi yerde onlar vardir, gerektiginde 'bedel' ödeyenler de yine onlardir. Kuskusuz bu karakter türlerinden birinin digerine maç esnasinda, misal 'bapmüdahale etme hakki fazla yoktur. Elbette karsilikli tezahüratlarda "kirmizi beyaz" a eslik etmemek ayiptir, ayaga kalkmamak Bursali olmak için yeterli sebeptir.
Öte yandan kabul ediyorum ki herkes de maç boyu bagirmak zorunda degil, bunu kabul ediyorum ve kendimle çelismiyorum. Söylemek istedigim; yillarin getirdigi aliskanliklarla artik bazi seyler de geleneklesmistir. Örnegin kale arkasi tribüne giren biri 90 dakika boyunca girtlak patlatmayi göze almalidir. Istemiyorsa kapali tribüne girebilir. Aksi takdirde kale arkasi tribüne hakim olan destekçi gruba zarari dokunur, oranin ruhuna aykiri davraniyor demektir. Tepki görür ve buna sasirmamasi gerekir.
Öte yandan 'tribüncü', 'tayfa' olarak nitelendirdigimiz, kemiklesmis, hiyerarsik kitleye mensup insanlarin maddi çikar gözetmemesi zaruridir. Bu sebepten kimi zaman tribünlerde ayrismalar, çatismalar, bölünmeler yasanabilir. "Bir tribüne para girerse,o tribün bozulur" denir ki dogrudur. Ve maalesef ülkemizdeki nesnel gerçekligi kabul etmek gerekir ki hemen hemen bütün tribünlerde maddi çikar söz konusudur, iliskiler buna göre sekillenir. Tribüncü kitlenin en büyük ve belki de asla asamayacagi zaafi budur.
***
Kendi adima konusacak olursam çogu zaman kendime "tribüncü" dedim. Benim için sahadaki futbolcunun - istisnalar disinda - pek önemi yoktu.Çünkü Antalya'yi hayatinda ilk defa Antalyaspor'la gören, Antalyaspor'a sevgisi alacagi parayla orantili olan, üzerlerindeki kutsal formayi kumas parçasindan ibaret sanan insanlara hiç tenezzül etmedim. Elbette ki Antalyaspor'u ben de çok seviyordum. Sehrimizin yegane temsilcisiydi ama tribün daha önemliydi sanki. Sahada sehrin temsilcisi vardi ama tribünde biz, Antalya'nin kendisi vardik."Tribünde ezelim, 5-0 yenilelim" derdim.
Ne kadar dogrudur bilmiyorum ama yukarida da dedim ya; kimse kimsenin futboldan nasil zevk aldigina müdahale etmemeli, herkes tribününü kendince yasasin. Yeter ki ortak paydamiz ANTALYASPOR olsun.

Yenikapili Özgür
01.05.2006